Takıntı - Vesvese - Obsesif Kompulsif Bozukluk

Takıntı Obsesif Kompulsif Bozukluk 


Takıntı Obsesif Kompulsif Bozukluk Nedir ve Nasıl Kurtulunur?

Takıntı (düşünce) obsesyon ( davranış ) psikolojide ; yanlış olduğunu bildiğimiz halde, kafamızdan atamadığımız mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler olarak tanımlanır. İstemsizce gelen , süreklilik aksettiren ve rahatsız eden düşünceler , hayaller ve duygular olarak adlandırılır. 



Yıllardır takıntı ile yaşamış ve bununla mücadele etmiş olan biri olarak edindiğim tecrübe ve bilgileri sana kısa bir şekilde özet olarak aktaracağım. Belki bu sana ve bana şifa olur. Zira takıntı öyle bir hastalıktır ki mantık , izan veya düşünerek geçen bir hastalık değildir. Takıntılı insanlar içinde cehennemi yaşarlar ve bunu kolay kolay kimse ile paylaşmazlar. 


Kısaca kendi hikayemi özet geçip seni anlayan bir insan olarak neler yaşadığını tahmin edebiliyorum. Benimde zamanında yoğun takıntılı dönemlerim oldu - ve ara ara enerji düşüklüğünde tekrar eder- büyük bir heyecan , korku ve kaygı yaşayarak bedensel hastalıklara davetiye çıkarmış , bir çok kez depresyonu tetiklemiş ve kafamın içini kaynatan kazan gibi yapmıştı. Bunların ne olduğunu bilmediğim ve adlandıramadığım için kendimi çok kötü hissediyordum. Kimse ile paylaşamazdım , insanlar bu konuda ön yargılı ve bilgisiz olduklarından anlaşılmaktan çok bana yargı ile bakacaklarını biliyordum. 


Takıntılar insanın enerjisini o kadar emiyor ve dikkatini çekiyor ki hayatta başka bir şey düşünemez , yaşayamaz hala geliyorsun. Kurtulmaya çalıştıkça daha çok şiddetlenip hayatı sana zehir zıkkım ediyor. Takıntılı olduğumu ilk fark ettiğim zaman depresyon geçiriyordum ve bunu da kendi araştırmalarım sonucunda öğrendim. Çünkü çevremdeki insanlar küçük bir şey ile mutlu olup yada espirilere kahkaha atabilirken  ben donuk , suratsız , ciddi duran biriydim. Vücudum sürekli gergin ve rahatlamaya çalışan, zihnimde sürekli konuşan bir ses ve kafama telkinler veren bir halim vardı. İyi bir çocuk olarak( zihinsel olarak ) yetiştirilmenin etkisi ile de kimse ile duygularımı paylaşmazdım. Dışlanma hissetmek , yargılanmak , alay edilmek vb durumlara düşmemek için daha çok bu durumlarla nasıl baş edebileceğimi bilmediğim için  kendi içimde yaşıyordum.

 

Konu açılmışken her insanın içinde kendi potansiyeli taşıdığı bir çekirdek vardır ve bu çekirdek şartlanmalar ile şekil alır. Mesela adam cesur , atılgan , başarılı olacak potansiyeli var iken , çocukluk çağlarında çevresi tarafından kafasına vurulmuş - sürekli eleştiri , kıyaslanma , hakaret , suçlu hissettirme - gibi durumlara maruz kalınca kendi kabuğuna çekilmeye başlar. Yetişkinlikte bile kendi korkak görünse de cesura muhabbet besler çünkü onun içindeki istidat böyledir. Şartlanmaya en açık misal, sahipli bir köpek saldırgan ve dik dolaşır. Sokak köpeklerinin çoğu kafasına vurulduğundan ezik , korkak davranır. Hayvanlarda bile şartlanma ile durumlar değişir. Bu konu başka bahiste olduğu için bunu kısa kesiyorum. 


İlk takıntım ortaokul yıllarında muhafazakar bir ortamda büyüdüğüm için Allah 'a karşı kötü ve çirkin sözler ile başladı. Bunu aklıma getirmek ve büyük bir günaha girdiğimi düşünmekten geceleri uyuyamıyor ve sürekli tövbeler ederek zaman geçiriyordum. Bu aklıma gelmesin diye dini programlar veya ortamlardan uzak kalmaya ve düşünmemeye çalışıyordum. Bu daha çok kar tanesinin yuvarlanıp çığ olması gibi zihnimi meşgul edip ele geçirdi. Farklı bir yol seçip daha fazla dindar olmak ise asla işe yaramadı!!! 

Takıntı nedir Takıntılardan nasıl kurtulur


Takıntı hastalığının psikoloji kitaplarında bir çok tanımı olsa da , teori ile pratik arasındaki farkı hepiniz iyi biliyorsunuz. Fakat hayat teoriden çok, pratikle yaşandığından elbet bu satırlar arasında kendine ait bir şeyler bulacağından , teorik kısmandan birazdan bahsedeceğim. Pratik olarak neler yaptığımı da ilaç kısmında anlatacağım.


Yıllar içinde artan takıntılar peşine içine kapanıklık ve sosyal fobiye evrildiğinden , daha sonra depresyon beni ele geçirmesiyle kendimde bir uyanışı basit bir espirili ortamda keşfettim. Bu uyanış ile kendimi aramaya başladım ve internette okuduğum bir makale ile depresyon hastalığında olduğumu fark ettim. Madem kimseye derdimi anlatamazdım kendi kendime ilacı bulacaktım. 


Kendimi iyileştirmek ve daha iyi hale getirmek için  okuduğum NLP ve KİŞİŞEL GELİŞİM kitapları zihnimi yormaktan ve bana yük olmaktan başka bir şeye yaramadı. Telkinler ve şartlanmalar kısa süre iyileşme hissi verse de  , kalıcı bir etki bırakmıyordu. Bunları uzun zaman okumuştum. Hastalığımın ne olduğunu biliyordum. Görünürde depresyon olsa da , işin temelinde beni buraya getiren sürecin ve etkinin ne olduğunu bulmam gerekiyordu. Bir zaman bunlarla vakit harcadıktan sonra,  süreci oluşturan şeyi bulmalı ve takıntılardan kurtulamasam da etkisini azaltmak için bir şeyler yapmam gerekiyordu. 

Bir doktora gidip kendimde depresyon olduğunu söyledim ve bana ilaç yazmasını istedim. Doktor bana ilacı yazıp gönderdi. İlacın kalıcı bir etkisi olmadığını , ilaca güvenirsem ömür boyu kullanmam gerektiğini, asıl olan şeyin kendimle yüzleşmem gerektiğini öğrendiğimden,  ilacı az kullanıp zihnim boşaldığı zamanlarda , doktorun ilacından daha etkili bir ilacın yazmak olduğunu keşfettim. Kimse okumasın diye kendimle yüzleştiğim bir defter alarak, cesaretle kafamdan geçen her şeyi - iyi , kötü ve çirkin - ne varsa yazmaya başladım. Neler hissettiğimin farkına varmaya başlayacaktım.  Yazdıkça zihnimde açılan pencereler ardı ardına açıldı ve beni kendime getirmeye başladı. 


Yazmak kendi kaygılarınla , korku ve endişelerin ile ve kendini yargılamadan zihninden geçen her şeyi ortaya dökmek , büyük bir cesaret ve kendin ile yüzleşmek için büyük bir adımdır. Takıntı hastaları genelde zihninden geçen kötü düşünceleri  - düşünürsem başıma gelir - kaygısı ile bastırma eyleminde olduğun için yazarak meydan okumayı beceremezler. Zihninde oluşturulan veya oluşturduğun kabuğu çatlatıp kırmak kolay iş değil fakat mümkündür. Bundan asla korkma. İnsanlar kendi korkularından ve başka insanların korkularından korkarlar. Daha çok kendi korkularından korkarlar. Cesaret, korkmamak değil korkuna rağmen hareket edebilmektir. 


Şimdi takıntı ve obsesyon nedir onu tanımlayalım. Takıntı ; istenmeden zihnine gelen, sürekli tekrar eden , kurtulmak istediğin , seni rahatsız eden düşünceler ve hayallerdir. Obsesyon; ise bunlardan kurtulmak için yaptığın eylem ve davranışlardır. İkisi arasındaki fark budur. Biri düşünce , diğeri davranıştır. 


Sende farkındasındır hayat insanın düşünceleri ile meşgul olmaz. Hayat senin davranışlarına bakar. Bir insan kafasında birini öldürmek yada sakatlamak isteyebilir fakat bu düşüncesinden dolayı hiç bir yerde yargılanmaz. Bunu dile döküp eylem yapmadıkça kimse bunun için hüküm veremez veya cezalandıramaz. 


Bu misal gibi bize satılan en büyük yalan, düşüncelerini kontrol et ! hayatın değişsin yalanıdır. Düşüncelerine dikkat et başına gelir korkusu da vardır.  Bu yalana inanan çok insan ,hayatta mutluluk ve başarının düşüncelerini ve duygularını değiştirip kontrol edersen , başarılı olursun inancında hareket ettiğinden çoğu zaman hüsrana uğrar. Duygu ve düşünce konusuna ilaç kısmında detaylı değineceğim.


Takıntı , beyinde belli bir bölümün bozulması , genetik yatkınlık , şartlanmalar ile oluşan bir hastalık türüdür. Hayata bakış açın ve çerçevende bunu etkiler. Çünkü zihninde oluşan zıt bir düşünce seni rahatsız eder. Bak eylem demiyorum sadece bir düşünce...


Takıntı, mantıksız olduğunu bildiğin halde insanın bir türlü kafasından atamadığı fikir ve hayallerdir. Üstelik çokta rahatsız edicidir. Takıntılı kişiler, genellikle şüpheci , suçluluk ve utanç duyguları içinde olurlar. Ve aklına gelen düşünceleri kovalamak için ellerinden geleni yaparlar. Her düşünce takıntı olmadığı için, bir düşüncenin takıntı olabilmesi için şu şartlarda olması lazımdır. 

  • İstenmeden gelen 
  • Sıkıntı verici
  • Tekrarlayıcı ve sürekli düşünce , dürtü veya hayaldir. 

Eğer bir düşünce işine gücüne , hayatına , okuluna zarar verip sana acı veriyorsa işte orada bir takıntı vardır.

Takıntılar çok çeşitlidir ve genel olarak insanda olan takıntılar şunlardır : 

  • Bulaşma takıntıları : Pislik , mikrop kirlenme hissiyatı
  • Şüphe takıntıları : Kapıyı kapattığından , fişi çektiğinden emin olmama
  • Bedensel takıntılar : Bir çarpıntı yaşasa kalp krizinden , göğsü ağrısa hastalıktan korkan hastalık takıntıları. ( Bir not : çocuk iken uyumuş numarası yapıp babasının hışmına uğramadan kaçan insanlarda büyüdükleri zaman , hastalık hastası olduğunu  çok yerde okumuştum. Hastalık hastaları , sabah kalkıp başı ağrısa  internetten hastalık teşhisi koyan tiplerdir. Evham ile hastalıklarını çoğaltma!!!
  • Düzen ve simetri takıntıları : Eşyaların düzenli olmamasından aşırı rahatsız olma, düzgün olmazsa başına bir şey geleceğinden korkma
  • Saldırganlık takıntıları: Çevremdeki insanlara zarar verir miyim şüphesi 
  • Cinsel takıntılar : Namazda erotik görüntüler görmek , hiç olmayacak insanlarla cinsel ilişki hayalleri , aynı cinsle ilgili düşünceler gelmesi...
  • Dini takıntılar : Allah a karşı çirkin sözler gelmesi , inançlı olsa da Allah var mı yok mu düşüncesi vs. 
  • Çirkinlik takıntıları : Görünüşte hayali bir kusur arama , vücudunda şekil bozukluğu korkusu vs. 

Bunlar kitaplarda geçen bir çok takıntı örnekleridir. İnsanlarda en çok görülen dini takıntılar , cinsel takıntılar , temizlik , hastalık ve düzen takıntılardır. Takıntılı insan bunlara ait bir düşünce aklına geldiği zaman kendi kendini ikna etmeye başlar veya kendini  ispatlamak için  için obsesyon denilen davranışlarda bulunur.!!! Aklına gelen düşüncenin zıddına hareket ederek , yada davranışları tekrarlayarak rahatlamaya çalışır. Elini 4 kere yıkamazsa kirli kalacağından korkan insan gibi...


Takıntı hastalığı çok ıstırap veren bir psikolojik bozukluk olduğu halde çoğu insan başka hekimlere başvurur. Çünkü bu hastalık kaygı ve stres yarattığından bedensel problemlere yol açar. Hepimiz biliyoruz ki kaygı ve endişeli olmak , insanda çarpıntı ,kaslarda gerginlik ve ağrı yapar. 

Takıntı eğer farkına varılmazsa insanı sosyal fobiye sürükleyen sürece girebilir ve ardından zihnin ve bedenin yorulması hayattan zevk almamasına , isteksizlik , mutsuzluk , keder duygusuna , sinirlilik , uyku ve yeme bozukluklarına , cinsel isteksizlik gibi durumlara yol açabilir.

Takıntı hastalığına daha çok  , genelde mükemmeliyetçi , şüpheci , katı ve hoşgörüsüz ( kendine karşı bile )  , hastalık derecesinde dürüst , yanlış yapmaktan korkan , aşırı kararsız , sorumluluk almaktan kaçınıp korkan , bir şeyin iyi yada kötü yönleri çok düşünen insanlar yatkındır. 

Genel olarak takıntı denilen şeyin tanımı budur. Daha detaylı incelemek isteyen internette araştırma yapabilir. Takıntılar çocuklukta başlayabildiği gibi , ileri yaşlarda da başlayabilir. Zira hepimiz biliyoruz ki çocuklukta yaşanan bir çok olay kendini yetişkinliğe taşır ve orada ortaya çıkabilir. İnsan psikolojisi sağlam fikirler üzerine inşa edilmezse kırılacak cam parçaları gibidir. Evinde 3 5 ay issiz kalan bir adam bile, bir sürü psikolojik hastalıklara davetiye çıkar ve moral bozuklukları ile psikolojisi alt üst olabilir.  

Bazı insanlar sadece akıllarından geçen düşüncelerden dolayı olayların akışını değiştirebileceğinden , her şeyin kötü olabileceğinden, kendisinin ve insanların zarar görebileceğinden bile korkarlar. Geçmişten gelen pişmanlıklar ve gelecek hakkında olumsuz düşünceler zihninde belirip ,kaygı ile o kadar meşgul olurlar ki geçmiş ve gelecek arasında, iki aynanın birbirine bakınca oluşan sonsuz döngü görüntüsü gibi zihinlerinde hapsolup kendi gerçeklerini göremez hale gelirler. 

Yukarda bahsettiğim gibi hayat düşüncelere bakmaz , eylemlere bakar. Bir insan akşama kadar zengin olmayı veya kas kazanabileceğini düşünse , gidip çalışmadan ve spor yapmadan ikisine birden sahip olamayacağını bilir. Hayat davranışlara bakar demiştik. Evrene mesaj gönder sana geri göndersin , 777 gibi saçmalıklarla insanların beyinleri meşgul edenlerin kulakları çınlasın !!!

Takıntı çocuklukta bazı anne ve babaların tutumları ile de gelişir. Baskıcı , eleştirici, tutucu , katı ve başkaları ile kıyaslama yapan ebeveynler , çocuğun ihtiyacı olan sevgi , güven , sağlıklı büyüme vb. ihtiyaçlarını karşılayamadığından çocukta çatışmaya ve aşırı derecede kaygıya sebep olur. Çocuk , anne ve babaya muhtaç olduğu zamanda , büyük insani sorumluğu taşıyamaz. İhtiyaçlarının karşılanması için anne babaya muhtaçtır. Eğer ebeveyn olarak çocuğa aşırı sorumluluk yüklenirse çocuk bunun altında ezilir ve çevre ile sürtüşmeye başlar. Bazı anne ve babalar , basit bir tuvalet eğitimden tut, okulda bir kaç derste başarısız olmasına kadar çocuğu kendi istek ve arzularına göre yetiştirip , yargılama ve eğitim tutumuna girerek , başarısız olmasına fırsat vermeden bir gardiyan gibi başında bekler. Tutucu olarak çocuğu kendi içine hapis edebilir. Dışarıya dönük olmak yerine , kendi zihni içinde sıkışmasına ve hassas hale gelmesine sebebiyet verebilir. Suçluluk hissi ile evde bir problem varsa kendisinin sebep olduğuna inanabilir. Sevilmek için başarıya mecbur , başarısız olmama lüksü yoktur...Ağır bir yükün altında kalan çocuk bu paradigmalar ile , her şeye bir kaygı ve endişe ile bakmaya başlayabilir. 


Takıntı hastası
nın akli dengesini bozulmaz , akıl muhakemesi tamamıyla normaldir. Sadece aklına gelen düşünceler ile savaşıp, onları mağlup etmeye kovmaya çalışır. Aklına gelen düşünceler büyük bir kaygı yaratır. Oluşturduğu savunma mekanizmaları ile - inkar etmek , bastırmak , kovmaya çalışmak , kendini ikna etmek - gibi eylemlerle bilinçsiz bir şekilde uğraşıp durur. 

Takıntı hastalığın genel tanımı ve kendi tecrübelerimden aktaracaklarım bu kadar. Bir sonraki bölümde bu hastalıktan iyileşme konusunda neler yapılır bunlardan bahsedeceğim. Eğer senin de takıntıların varsa aşağıda yorumlara yazabilirsin. Bu iyileşmek için atılan ilk adımlardan biri olacaktır... 



Post a Comment

Daha yeni Daha eski